Esenler Belediyesince vefatının 100. yılına özel olarak Ömer Seyfettin anısına “Esenler Hikaye Günleri” düzenlendi.
Aktiflik, pandemi önlemleri kapsamında çevrim içi olarak “www.sehirekrani.com” ve “Şehir Ekranı” Youtube kanalından canlı yayınlandı.
Moderatörlüğünü şair ve muharrir Özcan Meşhur’un yaptığı “Bizim Öykümüz” başlıklı oturumda, Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk ve Doç. Dr. Turgay Anar konuşmacı olarak yer aldı.
Çoruk, hikaye ve öykü tartışmasının yararlı bir tartışma olduğunu belirterek, “Hikaye tahkiye etmekten gelir, romanda da bu temeldir. Kıssa ve roman bir olayı anlatan metinlerdir. Hasebiyle kıssayı romandan ve tahkiyeden ayırmak üzere kısa metinlere hikaye demek biraz manalı gözüküyor. Bugün kadim öykünün başladığı noktadan biraz uzaklaşılmıştır.” dedi.
Çoruk, öykü ile hikaye ortasındaki en asıllı farkın kıssanın olay ve vakit merkezli olmaktan çıkarak farklı bir form kazanması olduğunu vurgulayarak, hikaye isimlendirmesini yararlı bulduğunu söyledi.
“Ömer Seyfettin’e kadar herkese hitap edecek orta düzeyde bir lisanımız yoktu”
Türk edebiyatında çağdaş öykü örneklerinin tanzimat devrinde görülmeye başladığını belirten Çoruk, şunları kaydetti:
“Hikayenin kahramanı romanda kendisine yer bulamamış insanlardır. Mahalle bekçisi, seyyar satıcı, ufak bir memurdur birden fazla vakit. Bizim çağdaş öykümüz küçük insanın büyük hayatları ve hayalleri etrafında ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşım günümüzde de devam etmektedir. Ömer Seyfettin’e gelene kadar herkese hitap edecek orta düzeyde bir lisanımız yoktu. Herkesin anlayacağı seviyede çok başarılı metinler inşa etmiştir. Ömer Seyfettin üzere Refik Halit Karay da bir lisan ve müşahede başarısına sahiptir.”
Çağdaş öykü ve hikayeye geçişte Sait Faik Abasıyanık, Yusuf Atılgan, Sabahattin Ali, Rasim Özdenören ve Mustafa Kutlu’nun da ortalarında olduğu çok değerli muharrirlerin rolü olduğuna vurgu yapan Çoruk, Türk öykücülüğünün edebiyat mecmualarında gelişmeye devam ettiğinin altını çizdi.
“Ben kıssayı meydan savaşına benzetiyorum”
Doç. Dr. Turgay Anar ise kıssanın kadim, derli toplu, hudutları aşikâr bir form olduğunu tabir ederek, “Özellikle 1950 sonrasında kıssa ve hikaye olarak iki farklı form ortaya çıkmıştır. Hikaye isimlendirmesini Nurullah Ataç ve onun ekolü destekleyenler tercih etti. ‘Öykümüzün öyküsü mi, öykümüzün hikayesi mü?’ üzere bir soru sorarsak şayet insanların formları koruma etme durumlarını dikkate almamız gerekir.” diye konuştu.
Anar, eski kıssa formunun çağdaş anlatı ve tekniklerle ortaya çıkardığı form olarak hikayenin daha çağdaş bir yazı biçimi olduğunu vurgulayarak, 1950 öncesi ve sonrasında Türk edebiyatında yazma biçimlerinde büyük değişimlerin olduğunu da lisana getirdi.
Ömer Seyfettin’in Türk edebiyatının öykü ırmağında vazgeçilmez bir pozisyonda olduğuna işaret eden Anar, kelamlarını şu formda sürdürdü:
“Ömer Seyfettin’in yaşadığı tarih Osmanlı’nın hüzünlü vakitlerini kuşattığı için o hazinliği bize bir lisan vererek devrin aktüel beşerlerine aşılamıştır. Sıradan gerçeklikler kıssada çok daha kolay anlatılır. Form olarak kısa bir tiptir ve vurucudur. Ben öyküyü meydan savaşına benzetiyorum. Bunun için önemli bir birikiminiz olması lazım. O meydan savaşına çıkmaya herkes yürek edemez.”
Yaklaşık 1 saat süren aktiflikte ayrıyeten, programı takip eden izleyicilere Ömer Seyfettin’in Seçme Öyküler yapıtı de armağan edildi.
Kaynak: Anadolu Ajansı / Fatih Türkyılmaz
Haberler.com
